19 Mayıs 2017

Yrd.Doç.Dr. Harun Ceylan

Doğum oranlarının azalması ve yaşam süresinin uzamasıyla birlikte dünya nüfusu hızla yaşlanmaktadır. Genel nüfus içinde yaşlıların oransal ve sayısal olarak artışını ifade eden bu süreç "yaşlılık" olgusunu sosyal politikaların merkezine taşımaktadır.

Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere nüfusun yaşlanması sorunuyla görece daha erken dönemde karşılaşmış olan ülkeler olmak üzere bugün dünya genelinde nüfus politikalarını belirleyen temel unsur nüfusun yaşlanmasıdır.

Her ne kadar Çin ve Hindistan gibi nüfus artışını kontrol etmek için politika geliştiren ülkeler mevcutsa da özellikle gelişmiş Batı toplumlarında önemli bir sorun olarak ortaya çıkan nüfusun yaşlanması sorununa karşı devletler nüfusu artırmaya yönelik politikalar uygulamaktadır. Ancak bu politikaların da yeterli olmadığı, gerek nüfus artış hızını kontrol etmek isteyen ülkelerde gerekse nüfusunu artırmak isteyen ülkelerde devletlerin istenen sonucu alamadıkları ve toplumsal dinamiklerin devletin uyguladığı sosyal politikalardan daha belirleyici olduğu görülmektedir.

Bu anlamda ülkelerin nüfus politikalarındaki farklılaşmanın temelinde ne vardır? Toplumsal bir sorun olarak ortaya çıkan demografik yaşlanmanın önüne geçmek mümkün müdür? , devletin ve toplumun geleceği açısından nüfusun yaşlanması ne gibi riskler barındırmaktadır? Gibi soruların önemi giderek artmaktadır. Zira bu süreci devlet ve toplumun geleceğinin nüfusun geleceğinden bağımsız olarak ele alınamayacağının bir göstergesi olarak değerlendirmek mümkündür.